Menü
El yazmasi eserlerde anlatılan olaylari görselleştirmek üzere yapılan, ince işlenmiş küçük boyutlu kitap resimlerine minyatür denilmektedir.
Minyatür isminin, “miniatura”, yani Ortaçağ’da el yazması eserlerin bölüm başlarına yapılan süslemeden geldiği düşünülmektedir. Zamanla bu tabir “küçük” anlamına gelen “minör” kelimesi ile özdeşleşmiş ve küçük resim, yani minyatür anlamını da karşılamaya başlamıştır.
İslam sanatında önemli bir yeri olan Minyatür sanatına“tasvir”, Minyatür sanatçısına ise “musavvir” veya “nakkaş” denmiştir.
Minyatür çok ince işlenmiş, küçük boyutlu, kendine has boyama tekniği ve anlatım dili olan geleneksel bir resim sanatıdır. El yazması eserlerde konuya açıklık getirmek amacıyla metni desteklemek için uygulanır.
Minyatürler, kitaplardaki metinleri görselleştirmek amacıyla kişileri ve olayları tasvir etmek için uygulandığından çok küçük boyutludur. Bu sanatta resim sanatında olduğu gibi ışık-gölge, oran-orantı ve perspektif kuralları çoğunlukla uygulanmaz. Uzaklık, renkle ya da gölge ile ifade edilmez. İnsan figürleri kişilerin önem sırasına göre daha büyük ya da daha ayrıntılı çizilir. Minyatürlerde mimari unsurlar için de aynı durum geçerlidir. Minyatürde önemsenen kişi veya yer, oran olarak diğer mimari unsurlara göre daha büyük çizilir. Kitabın sayfa oranına uygun, geometrideki “altın dikdörtgen” içinde kendine özgü “dikine” veya “yığma perspektif” denen bir teknikle resimlenirken; boy, kişinin önemine göre artar veya azalır.
Minyatürde altın ve gümüş sıklıkla kullanılır. İnsanların kıyafetlerinde, çeşitli eşyalarda, doğanın resmedildiği bulut ve gökyüzü gibi yerlerde altın, deniz ve akarsularda ise gümüş tercih edilir.
Geçmişte minyatürler tarihî olayları, seferleri, kişileri, sosyal ve kültürel hayatı yansıtırdı. O dönemde yapılan minyatürler kitap sayfası boyutunda ya da daha küçük boyutta ve çoğunlukla dikey biçimde uygulanırdı. Minyatürlerde doğa resmedilmişse ağaçlar, bitkiler, yeryüzü şekilleri gibi unsurlar ayrıntılı ve gerçekçi biçimde anlatılırdı. Eğer minyatürde sultan yer alıyorsa, içerik, figürler ve detaylar ön plana çıkarılır, doğa ise arka planda kalırdı.
Bilinen en eski minyatür örneklerinin M.Ö. 2. yüzyılda Mısır’da verildiği düşünülür. Bu örnekler papirüs, parşömen ve fildişi gibi malzemelerin üzerine yapılmıştır.
Türk-İslam Minyatür üslubunun ilk kez, Selçuklu Türklerinin Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’ya yayılmasıyla geliştiği düşünülür. Konya, Diyarbakır, Musul ve Bağdat bu sanatın önemli merkezleri olmuştur.
Bu dönemde verilen eserler; tıp, botanik, astronomi gibi konulardaki bilimsel kitaplarda tasvir amacıyla kullanıldığı gibi edebi metinlere de eşlik etmiştir. Selçuklu Minyatür sanatının örneklerini Topkapı Sarayı’nda yer alan Varka ve Gülşah adlı mesnevilerde görmek mümkündür.
Erken dönem Osmanlı Minyatür sanatının 1400’lü yılların sonlarında Edirne’de bulunan atölyelerde şekillendiği, bu dönemin eserlerinin Selçuklu sanatından olduğu gibi Türkmen sanatından da etkilendiği düşünülür.
Geçmişte kitap süsleme sanatı olarak uygulanan Minyatür Sanati, günümüzde bağımsız bir sanat dalı olarak varlığını sürdürüyor.